USD35,68
%0.13
EURO37,54
%0.87
JPY0,229600
%0.0026
RUB0,362700
%1.65
GBP44,61
%1.12
EURO/USD1,05
%0.9
BIST10.104,85
%-0.08
GR. ALTIN3.185,48
%0.96
BTC106.094,34
%2.1
  1. Haberler
  2. Haberler
  3. Hasan Sabbah ve Tarikatı – Haşhaşiler

Hasan Sabbah ve Tarikatı – Haşhaşiler

hasan Sabbah ve Haşşaşiler| Hasan Sabbah Alamut Kalesi
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Yeryüzünde, henüz onlar gibisi çıkmadı. Kimileri; gölgenin insanlar, kimileri her gün alıp verilen nefes kadar yakın insanlar derlerdi onlara. Varlıklarını bilmeyen yoktu, fakat kendilerini görenler genelde son kez bir insan görenler oluyordu. Zapt edilemeyen kalenin insanları, Hasan Sabbah ve fedaileri. Evet, Haşhaşiler’den bahsediyoruz.”

Onları anlatmak için, öncelikle bu tarikatın en başından ki insandan; Hasan Sabbah’tan başlamak gerekiyor elbette. Hasan Sabbah,  tahmin edilenin aksine çok derin bir bilgi ve kültür potansiyeline sahip, son derece iyi eğitimli bir gençti. Birçok kaynakta 1035 yılı doğum tarihi olarak gösterilse de, bazı kaynaklara göre de 1052 senesinde İran’da Şia’ların kalesi olarak bilinen Kum kentinde dünyaya gelmişti.  Henüz genç yaşlarında, Şia’lığın en uç mezheplerinden olan ve Hz. Muhammed’in torunu İmam Cafer-u Sadık’ın oğlunun önderliğini ettiği İsmail’i mezhebine üyeydi. Sahip olduğu inancı yaymak adına,  şuan ki sınırları Irak ve Suriye’de olan Şam’dan Horasan’a sık sık göç eder ve etrafındakilere bildiklerini anlatarak onları yanına çekmeye çalışırdı.

Bu çalışmalarının temelinde tek bir gaye yatıyordu. İslamiyetin mezheplere bölünmesi ardından, en büyük rakip olarak gördükleri Sünni mezhebini ve o inanca tabi büyük devlet ve imparatorlukları dize getirmek. Bunlardan biri de, Büyük Selçuklu Devleti’ydi. Kendi zamanında anlayışının ve tabi olduğu mezhebin en güçlü olduğu yer olan Mısır’da 3 yıl boyunca, ciddi ve sıkı bir eğitim serüveni oldu. Bilmesi gereken her şeyi biliyor, her konuda başvurularak bir âlim sıfatı kazanıyordu. 1081 yılına doğru, tekrardan kendi topraklarına; İsfahan’a döndü. Burada 10 yıl gibi bir sürede, kendi düşünce ve felsefesi ile beraber harmanladığı öğretisi ile kendi cemaatini ve sonrasında tarikatını kurmak için adam toplamaya başladı.

Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi Efsanesi

hasan Sabbah ve Haşşaşiler| Hasan Sabbah Alamut Kalesi

1090 senesine geldiğinde, kendisi ve adamları için kuşatılamaz, zapt tedilemez bir kaleye ihtiyacı olduğunu düşündü. Hazar Denizi’nin güneyinde kalan, kayalıklar üzerinde bir kale gördü. Kale, tamda istediği gibi gerçektende çok sarp kayalıklar üzerinde ve ulaşılamaz bir yerdeydi. Fakat bir sorun vardı. Kale; Zehdilerden Mehdi ya da diğer adıyla Alevi Mehdi adında birine aitti ve kendi halkıyla beraber yaşıyorlardı kalede. İçeriği girdiğinde, onu karşıladılar.

Bir süre, nereden geldiği ne için geldiğini kimse bilmedi. İçeride, insanların ilgisini kısa sürede çekmeyi başarmıştı. Sonrada, kale sahibini anlaşarak kaleden çıkardı ve kendi tarikatını yerleştirmeye başladı. Çok kuvvetli yönlerinden birisi de, inanılmaz hitap ve ikna kabiliyetiydi. O yüzden, bir vakte kadar hedeflediği hiçbir şey için savaşmak zorunda kalmadı. Üstelik içeride olduğu süre boyunca neredeyse kale sakinlerinin tamamını da kendi müritleri arasına sokmayı başarmıştı. Zapt ettiği kale, Alamut kalesi olarak o günden sonra efsaneleşmeye başladı.

Alamut Kalesi, kendi coğrafyası üzerinde bölgenin neredeyse tamamına sahip bir merkezi yerdeydi. Gelecek tehlikeleri, evvelden görebilecek bir noktadaydı. Ve gece gündüz koruma altındaydı. Hasan Sabbah, bu korumayı kendi fedaileri ile daha da güçlendirdi. Artık, orada ne yaşanıyor kimler yaşıyor – hiç kimsenin haberi yoktu. Alamut Kalesi, o günden sonra Kartal Yuvası olarak anılmaya başlandı.

Tabi, bir süre sonra içeride neler olup bittiğini bilmeyenler; kalenin ve Hasan Sabbah’ın adında ileri geri söylentiler çıkarmaya başladılar. İnançları gereği, Sünni kesim için içki kesinlikle haramdı. Hasan Sabbah’ın da bu kale içerisinde, fedaileri ile beraber gecelerce süren içki sefaları yaptığına dair söylentiler çıkarıldı. Oysa günümüzde de meydana çıkan birçok belgeye göre, kale içerisinde içkinin yasak olduğu ve hatta içenlerin sorgusuz idam edildiğine dair bilgi yer alıyor.

Hasan Sabbah’a Karşı Olan Bağlılık ve Sadakat

Hatta annesinin yalvarışlarına ve af dilemelerine rağmen, kendi oğullarından birini de sırf şarap içtiği tespit edildiği için, halkının önünde ibret-i âlem için astırdığı bilinir. Kale de inanılmaz bir gücün, saygının ve sevginin sahibi olmuştu Hasan Sabbah. Çok ileri görüşlü fikirleri, adaleti ile nam salmaya başladı. Bir diğer oğlunu da, fedailerden biri ile yaşadığı sorun sonrasında haksız görmüş ve yine gözünü kırpmadan idam etmişti. Üstelik kendi elleriyle. Bu durum, ona olan bağlılığı arttırmıştı. Fedailerinin kendisine olan bağlılığını merak ediyor musunuz? Kaleye gelen diğer ülke temsilcilerine karşı, sahip olduğu halkın sevgi ve bağlılığını ispat etmek için, kale duvarlarında duran bir askere sadece aşağı atla işareti yetiyordu. Asker, hiçbir tereddüt ibaresi göstermeden, şeyhine olan bağlılığı nedeniyle hemen oracıkta aşağı atlıyor ve can veriyordu. Bu bağlılık bir süre sonra, yine kale dışında bazı söylentilere neden olmuştu. Fakat bu sefer, iftiradan ziyade hayranlık uyandıran sözlerin yer aldığı söylentilerdi.

Fedailerinin Efsanesi Başlıyor

hasan Sabbah ve Haşşaşiler| Hasan Sabbah

Kendi müritlerinden oluşan, kendisine sıkı sıkıya bağlı olan ve hiçbir koşulda onun sözleri dışına çıkmayanlar, artık onun için can alıp vermeye başlamışlardı. Bu durum, dışarıda da birtakım söylentilere neden olmaya başlamıştı. Öyle ki, kale dışındaki herkes Hasan Sabbah’ın fedaisi olduğunu söylemeye, onun adına nam salmaya, onun adıyla bazılarına ders vermeye çalışıyordu. Bu tip söylentilerden sonra,  o kişilerin bir daha ortalıklarda görünmemesi de dikkat çekiyordu.

Zaman içinde, dışarıdan da müritlik ve fedailik için katılımların artmasıyla, Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi, üne kavuşuyor bu ün şehir hatta ülke sınırlarını aşıyordu. Zamanın en büyük devleti olan ve çok hızlı toprak kazanarak, savaş meydanlarında yenilmemesiyle nam salan Selçuklu Devleti’ne kadar gitmişti ünü.

Bu arada, Hasan Sabbah Alamut kalesinde, kendi fedailerine bazı eğitimler vermeye başladı. Bu eğitimlerde, öncelikle kendi mensubu olduğu İsmaili mezhebi hakkında bilgi veriyor, diğer mezheplerin özellikle Sünnilerin neden düşman sayıldığını öğretiyordu.  Bu eğitimlerde, fedailerine o zamana kadar hiçbir hükümdar ya da devletin uygulamadığı, hatta akıllarına dahi getiremediği eğitimlerde yer alıyordu. Günümüzde “ Ajan” olarak bilinen bu fedailer, sızmadan suikastlara, dinleme ve senelerce fark edilmeden bir yerlerde makam ve mevkii sahibi olabilecek kadar yükselmelerine dairdi. Belki, günümüzde bu denli bir eğitim halen onun zamanında fedailerine verdiği eğitim kadar olamamıştır. O denli, kamufle yetenekleri vardı ki; düşman olarak kabul ettikleri hükümdarların harem odalarına kadar girmeyi başarıyorlardı.

Ve kendilerine verilen görevin bitişi sonrasında, fedailer hiçbir sorgu ve sual etmeksizin kendilerini imha ediyorlardı. Düşmanları büyük ordulara, kalelere ve saraylara sahip olmasına rağmen, ona bulaşmaya çok cesaret edemiyordu.

Hakkında fetva veren din adamlarından, kendisine yakın kişilerin uğradığı haksız kararları veren kadılara kadar birçok kişi vardı hedefinde. Bu sayede, dışarıdan gönül fedailiğini çok hızlı geliştirmişti. Onun kalesine girebilmek, onun adamı olabilmek için insanlar akıl almaz çabalar harcıyordu.

Fedailerine neyi vaat ediyordu?

hasan Sabbah ve Haşşaşiler| Hasan Sabbah efsanesi

Peki, bu kadar sevgi, saygı ve korku karşılığında Hasan Sabbah fedailerine neyi vaat ediyordu? İnsanlar, neden onun uğrunda düşünmeden can alıp veriyordu? Bununda bir efsanesi yayılmaya başlamıştı tabii ki.  Çoğu kişi ve kaynak, Hasan Sabbah’ın aldığı eğitimleri arasında büyü ve kabalanında yer aldığını belirtmekte. Kabala;  İsrailoğullarından beri var olan bir yaratılış, büyü ve cebir – matematik kaynaklı ilim olarak sayılmakta. Aldığı eğitimler arasında, yıllarını bu tip bilgileri edinmek için de harcadığı söylenmekte. Bir diğer rivayet ise, Hasan Sabbah’ın fedailerine görev vermeden önce, onları uyuşturucu benzeri bir madde ( Haşhaş olduğuna dair güçlü emareler var. ) verdikten sonra, Alamut’un çok gizli yerlerinde yer alan Cennet Bahçeleri’nde gezdirdiğini söyler. Yukarıdaki görselde, Alamut’un asırlar sonra ortaya çıkan kalıntıları arasında, bu söylentiye sebep olan Cennet Bahçeleri’nden birine ait olduğu belirtilmektedir. Bu bahçelerde, Hasan Sabbah önce fedailerinin birkaç gün geçirmeleri için hizmetine çok güzel kadınlar verirdi.  Raks ( müzik ve dans ), cariyeler, meyveler ve yiyecekler, zevk-ü sefanın tadına varan fedailer, verilen görev sonrasında sonraki hayatlarında, geri kalan ömürleri boyunca burada yaşayacaklarına inandırılırdı. Yani, Hasan Sabbah; verilen vazifelerin yerine getirmeleri ve kendilerini bu vazife sonrasında, sonsuza dek bu zevkin ve sefanın kendilerine ait olacağına inanırlardı.

Her ne kadar kalede, içki yasaklanmış olsa da; bu bahçelere girenlerin de ayrıca bu ayrıcalıktan faydalanacağını vaat ederdi onlara. Bu denli vaatlerin sonrasında, fedailerinin neden hiçbir tereddüt göstermeden, Hasan Sabbah’a biat ettikleri de aslında ortaya çıkıyor. İslamiyet’in tüm mezheplerinde yer alan ve ödül olarak gösterilen Cennet, Hasan Sabbah tarafından fedailerine yeryüzündeyken gösteriliyor ve vaat ediliyordu.

İlk Büyük Hedefi – Nizam-ül Mülk

hasan Sabbah ve Haşşaşiler| Hasan Sabbah Alamut Kalesi

Bazı kaynaklarda, Hasan Sabbah, zamanın en büyük şairi Ömer Hayyam ve Nizam-ül Mülk’ün bir arada eğitim gördüğünü belirtir. Oysa aralarında olan 30 yaş kadarlık fark, bunun pek mantıklı bir bilgi olmadığını gösteriyor. Aynı zamanda, eğitimlerinin birçoğunu aynı ortamlarda ve aynı zamanlarda almış olması da, bu iki tarihi karakterin neden sonradan düşman olduğunu sorusunun yanıtını da havada bırakmaktadır. Aralarındaki başta sarayda mevkii sahibi olmasına dayanan rekabet sonrasında, birbirlerine engel oldukları gerekçesi ile kavgaya ve sonrasında intikam alınacak bir duruma dönüşmüştür. Rivayet odur ki; vezirliğe gözünü diken Hasan, dönemin valiliğinden sonra vezirliğini de eline alan Nizam-ül Mülk tarafından sürekli engelleniyor ve sürekli aleyhinde mesnetsiz söylentiler çıkarıyordu.

Başka rivayetlere göre ise, durumdan haberdar olan ve Hasan’ı bir an önce ortadan kaldırmak isteyen Nizam-ül Mülk, Alamut’u tam 4 ay boyunca askerleri ile beraber kuşatmıştı.  Bu durum son derece sıkıcı bir hal almaya başlamış, Alamut içerisindeki kimse dışarı çıkamaz olmuştu. Sonrasında, açlık ve susuzlukta baş göstermeye başlamıştı. Hasan Sabbah’ın bu durumda, ciddi bir mesaj vermesinin zamanı gelmişti. Hem, eski arkadaşı Nizam-ül Mülk’e, hemde Selçuklu Saray’ına.

Bu kadarına kadar doğrulundan emin olmasak da, ilk büyük gözdağının Nizam-ül Mülk suikastı ile verildiğini söyleyebiliriz. Nizam-ül Mülk, Hasan Sabbah’ın saraya gönderdiği ve uzun senelerce onu izlediğinden farkına varamadığı bir fedaisi tarafından, gece haremine doğru giderken öldürülmüştü. O vakte kadar, Nizam-ül Mülk’ün sahip olduğu evin tüm ayrıntılarından, nelere ve kimlere karşı ne tür davranışlar, düşmanlıklar ve hatta zafiyetleri olduğu dahi sürekli Hasan Sabbah’a rapor edilirdi.

Nizam-ül Mülk’ü öldüren iki fedainin de, suikasttan sonra oldukları yerde durarak saray askerlerinin onları almaya gelmesini beklemesi de son derece şaşırtıcıdır. Çünkü fedailer kesinlikle hiçbir yere kaçmaz ve saklanmazlardı. Bu şekilde, Saray içerisindeki kimsenin güvende olmadığı mesajı verilir, fedailerinin ise hedeftekileri etkisiz hale getirdikten sonra verilecek idam veya işkence cezalarından kesinlikle korkmadıkları gösterilirdi. Bu da, Saray içerisinde son derece tedirgin edici bir hal aldırırdı herkesi.

Bu durum sonrasında, artık Selçuklu Sultanları ve yönetimi, ne Alamut’u kuşattılar nede Hasan Sabbah’ı bir daha rahatsız etmediler.

Selahaddin Eyyübi ve Hasan Sabbah

hasan Sabbah ve Haşşaşiler| Hasan Sabbah

Haşhaşilerin, ne kadar ustalıkla ve sinsice hedeftekilerin en özel, en mahrem alanlarına girebildiklerinin bir diğer örneği de, Kudüs Fatih’i ve İslam Orduları’nın en mükemmel komutanlarından biri olarak kabul edilen Selahaddin Eyyübi’dir. Günün birinde, yine fetihleri ve kahramanlıkları ile Alamut’a kadar şanı yürüyen Selahaddin Eyyübi, Hasan Sabbah tarafından Alamut’a davet edilir. Tabi, durumun farkında olan ve bu daveti elçi ile reddeden Selahaddin Eyyübi, Hasan Sabbah’ı kendi sarayına davet eder. Ve ona güvenliği konusunda garanti verir. Kimse ona dokunmayacak, kimse onu rehin almayacaktır.  Daveti geri çevirmez Hasan Sabbah, fakat tek bir şartı vardır. Onunla görüşeceği yerde kimse olmayacaktır. Çünkü çok gizli konularda bir görüşme olacaktır.

Selahaddin Eyyübi bu şartı kabul eder, tek bir fark ile.  Görüşme esnasında, en çok güvendiği ve inandığı 2 korumasının da orada olmasını istediğini söyler. Hasan Sabbah kabul eder. Saray’a gelir, kapılar kapanır. Herkes odadan çıkmış ve görüşme başlamıştır. Önce Selahaddin Eyyübi başlar söze. Gücünden, kudretinden bahseder. İstese, onu o an orada bitirebileceğini söyler. Fakat verdiği söz nedeniyle canına dokunulmadığını belirtir.  Bu durum karşısında, isteklerinin kabul görmeyeceğini anlayan Hasan Sabbah, Selahaddin Eyyübi’ye sorar : “ Söyleyeceklerimi kabul etmeyeceğini biliyorum. Peki, burada hançerimi çıkarıp seni öldürsem. Kim ne yapabilir ki?

Selahaddin Eyyübi, bunu küstahlık olarak kabul eder ; “ Şuan canını almamam için bana bir sebep söyle?

Ufak bir el hareketi ile Selahaddin Eyyübi’nin en çok güvendiği, en çok inandığı o iki muhafızı kılıçlarını çeker ve Eyyübi’nin boğazına dayar. Selahaddin Eyyübi, o kadar şaşırır ki, hiçbir şey söyleyemez.

Sonrasında, Hasan Sabbah’ın talimatı ile kılıçlarını yerine sokar muhafızları. Durum karşısında, uzun süre yaşadıklarının etkisinden kurtulamaz Selahaddin Eyyübi. Bir daha kararından vazgeçmemek üzere, Hasan Sabbah ve Alamut kalesindeki müritleri ile çekişmesine son verir.

Haçlı Orduları başta olmak üzere, coğrafyasında başarıdan başarıya, savaş alanlarındaki cesareti ile tüm düşmanlarına korku salan Selahaddin Eyyübi, o andan sonra Hasan Sabbah ile bir daha karşılaşmaz. Hasan Sabbah, ne çok büyük ordular kurardı,  ne de saraylar ve askerler edinirdi. Onun fedaileri, düşmanlarının kat be kat üstün olmalarına rağmen, adeta nokta atışı yaparak tamamını alt etmeye yetiyordu.

“ Ben istemez miydim ki, o hançeri… ”

İşte Haşhaşi efsanesinin halen günümüze kadar gelmesine neden olan bir rivayet daha. Bu seferki, birçoğundan daha can alıcı ve ciddi anlamda ürkütücü. Selçuklu’nun en güçlü olduğu zamanlarda, Melikşah’ın ölümü sonrasında tahta geçen Sultan Sungur, daha önceden alt edilemeyen bu adamı çok kafaya takmıştı. Öyle ki, babasının dahi baş edemediği bu sapkın adamı ve tarikatını ortadan kaldırmaya kararlıydı. Kalenin dört bir yanını zapt etmiş,  giriş ve çıkışları engellemişti. Bu seferki kuşatma çok daha uzun sürmüştü. Alamut’taki halk iyice bitap düşmüştü. Açlıktan her gün birileri ölüyor ya da hastalanıyordu. Bu durum Hasan Sabbah’ın fedaileri gözünde itibar kaybına neden olabilirdi. Her şeyin çaresini bulan, her sorunun çözümünde ince zekâsıyla sivrilen Hasan, bu defa çok fena sıkışmıştı köşeye. Çünkü ne yaparsa yapsın ne Selçuklu ordusundaki komutanlara, ne de Saray’daki büyük mevkide yer alanlara ulaşamıyordu. Tüm suikast girişimleri bertaraf edilmişti. Adamlarının çoğu teşhir edilmiş ve işkence ile öldürülüyordu.

Bu durum karşısında, kuşatmanın kısa süre sonra saldırı sonrası başarıya ulaşması kaçınılmazdı. En azından, Sultan Sungur öyle düşünüyordu. Geceden haremine geçen ve kısa süre sonra elde edeceği galibiyetin keyfini şimdiden çıkarmaya başlayan Sungur, sabah uyandığında hayatının şokuyla sarsılmıştı.

Ben istemez miydim ki bu hançeri, Sultan’ın o sıcak göğsüne saplayayım. Fakat zamanı var. Şimdi, ya bizi rahat bırak – ya da her gün ölümün korkusu ile kendi ölümüne şahit ol.

Yatağının hemen başına saplanan bu hançerde okuduğu not, onu gerçekten çok korkutmuştu. Kim bunu yapabilirdi, kim cesaret edebilirdi? Buraya kadar giren biri, nasıl oldu da yakalanmadan çıkabilmişti?

Bu soruların yanıtını araya dursun, Sultan Sungur senelerdir zevk-ü sefa yaptığı cariyelerinin biri tarafından bırakılan bu hançer ve notu hayatının geri kalanı boyunca unutmadı.

0
be_endim
Beğendim
0
dikkatimi_ekti
Dikkatimi Çekti
0
do_ru_bilgi
Doğru Bilgi
0
e_siz_bilgi
Eşsiz Bilgi
0
alk_l_yorum
Alkışlıyorum
0
sevdim
Sevdim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

trparca 2025 ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!