Mersin efsaneleri hakkında ne kadar bilgi sahibisiniz? Mersin efsaneleri sanıldığınızın ötesinde binlerce kişinin inandığı hikayeleri konu ediniyor. Şehre dair geçmişten günümüze kulaktan kulağa anlatılan ve günümüzde ‘Mersin efsaneleri’ haline gelen hikayeler sizi de şaşkına uğratacak!
Bu Yazımızda Neler Var:
Mersin Efsaneleri: Kız Kalesi
Kız Kalesi Mersin de ortaya çıkmış Mersin efsaneleri arasında yer alır.
Bugünkü adıyla İçel iline hakim bir Bey varmış. Bu Beyin güzeller güzeli bir kızı dünyaya gelmiş. O zamanların adeti olarak kızını bir kahine götürerek geleceği hakkında bilgi edinecektir. Kahin genç kızın 19 yaşına girdiğinde bir yılan tarafından ısırılıp öleceğini söylemiştir. Bunu duyan Bey çok üzülür ve bu durumun önüne geçebilmek adına bir şeyler düşünmeye başlar. Aklına denizin ortasına bir kale yaptırarak kızını ve birkaç hizmetliyi oraya yerleştiremeye karar verir bu sayede yılan kaleye ulaşamayacaktır.
Kale yapılır ve kız oraya yerleştirilir. Genç kız 19.yaşını doldurduğunda kalede bunun şerefine bir eğlence düzenlenir. Bu eğlenceye katılan bir köylü kadın hediye olarak bağındaki üzümlerden bir sepet hazırlar ve kaleye götürür. Bilmediği bir şey vardır ki onun görmediği bir anda sepete yılan girmiştir. Üzümü çok seven genç kız sepetin direkt odasına çıkarılmasını ister. Herkes gittikten sonra üzümleri yiyecektir. Gece olup eğlence bitince herkes evine dağıldığında kız odasına çıkarak keyifli keyifli üzümleri yemeye başlar. Tam o anda yılan çıkar ve kızı ısırarak onun ölümüne sebep olur. Bey ne yaparsa yapsın kaçınılmaz son gerçekleşir.
Mersin Efsaneleri: Şahmeran
Mersin’in Tarsus ilçesinde meydana gelmiştir.
Yüzyıllardır yılan yeraltında rahat, mutlu ve sevgiyle yaşarmış. Bu yılanlara Meran denirmiş. Meranların kraliçesine de Şahmeran denirmiş. Şahmeran yeryüzüne çıkmaz yeryüzündeki insanlar da yeraltına inmezmiş. Şahmeran ilk kez insan olarak Cemşab’ı görmüş. Cemşab durumu kötü geçimini odun satarak sağlayan biriymiş. Bir gün Cemşab arkadaşlarıyla gezerken bir mağara bulurlar. Bu mağaranın içi bal doludur. O zamanlar oldukça kıymetli bir besindir. Balın bir kısmını çıkardıktan sonra daha fazla pay isteyen arkadaşları Cemşab’ı mağarada bırakıp giderler.
Bir çıkış yolu arayan Cemşab yerde delikten sızan bir beyaz ışık görür. Bıçağıyla deliği büyütür. Kendini yeryüzünde görmediği meyve ağaçları ve çiçeklerle dolu bir bahçede bulur. Bu bahçenin Cennet bahçesi olduğu söylenir. Orada Şahmeranla tanışan Cemşab yıllar geçirir. Güzel ve rahat geçen yıllardan sonra ailesini özlemeye başlar ve gitmek istediğin söyler. Yeraltındaki bu yerden ve Şahmerandan bahsetmemesi karşılığında gitmesine izin verilir. Yıllarca kimseye tek kelime etmez. Günlerden birinde padişah hastalanır.
Vezir padişahın kurtulmasının tek çaresinin Şahmeranın etini yemek olduğunu söyler. Şehirdeki herkes bir hamama toplanır. Şahmeranı tanıyan ve yılanlarla birlikte kalan kişinin buharla birlikte vücudunun pul pul olacağı söylenir. Denildiği gibi olur ve Cemşab’ın vücudu pul pul olur. Bunu gören vezir Şahmeranın yerini söylemesi için ısrar etmeye başlar. Söz verdiği için söylemek istemeyen Cemşab ailesi ile tehdit edilince her şeyi anlatıverir.
Yeraltından getirilen Şahmeran yılanlarına bir düğüne gittiğini ve geri döneceğini söyler. Hamama getirilen Şahmeran Cemşab’ın istemeyerek söylediği anlar. Kafasının padişaha, vücut kısmının vezire e kuyruk kısmının da Cemşab’ın yemesini söyler. Şahmeran kesilir ve denildiği gibi yenilir. Kafasını yiyen padişah iyileşir, vücudunu yiyen vezir zehirlenir ve ölür kuyruk kısmını yiyen Cemşab ise bir alim olur ve yeni vezir seçilir. Söylenenlere göre yeraltındaki yılanlar hala Şahmeranın gelmesini beklemektedir. Onun öldüğünü anladıklarında yeryüzüne çıkarak herkesi öldürmeye başlayacaktır.
Yalnız Mersin efsaneleri arasındaki Şahmeran’ı Medusa hikayesi ile karıştırmamak da gerekir!
Göksu Köprüsü
Göksu Irmağına bir köprü yapılmaya karar verilmiş. Köprüyü yapmaya başlayan ustalar bir türlü bitiremiyormuş inşaatı. Gün boyu yaptıkları iş gece yattıklarında yok oluyormuş . Sabah hiçbir iş yapılmamış oluyormuş. Bütün işçiler toplanıp bu işin böyle sürmeyeceğini ve bu köprü için bir kurban vermeleri gerektiğine karar vermişler.
Sabah ırmağa ilk gelen kişiyi kurban edeceklermiş. Irmağa ilk gelen kişi ustanın karısı olmuş. Kadını yakalayıp kurban etmeye anlaşmışlar. Kadın çocuklarıma gitmem gerek yapmayın etmeyin diye yalvarsa da dinlememişler ve kadını öldürürler. Cesedini köprünün bir ayağına koyup üstüne inşaatı devam ettirmişler. O günden sonra inşaat sorunsuz devam etmiş. Söylenene göre o köprüde kadın hala çığlıklar atıyormuş ve bu duyuluyormuş.
Yusufçuk Kuşu
Çok eski zamanlarda üvey anneleriyle kalan iki çocuk varmış. Bu çocuklardan biri Yusuf adında bir çocukmuş. Yusuf ve ablası Barcın yaylasında yaşarlarmış. Yusuf ve ablası koyunları otlatmak için yaylaya çıkarlarmış. Bir gün yine koyunları otlatmak için yaylaya çıktıklarında oyun oynamaya dalmışlar. Saatin farkında olmayan kardeşler hem koyunları kaçırmış hem de eve geç kalmışlardır.
Üvey annelerinden korkan Yusuf ve ablası koyunları aramaya karar vermiş. Koyunları ararken birbirlerinden de ayrılan kardeşler iyice uzaklaşmış. Ablası yüksek tepelere çıkıp “ Yusuf koyunları buldun mu ?” diye bağırıyormuş . Saatlere böyle kardeşini arayan abla sonunda kardeşini ve koyunları bulmuş. Koyunlarda Yusuf da hiç ses çıkarmıyormuş soğuk birer taş gibilermiş. Ablası üzüntüden kederinden oracıkta kuş oluvermiş. Efsaneye göre o günden beri kardeşini asla unutmayan abla “ Yusuf koyunları buldun mu?” diye bağırırmış.